Bir Kötü Haber Daha...
Gönderen
Salkım Saçak Hanım
Vallahi o kadar kötü haberler alıyorum ki şu sıralar; oturup ağlayacağım artık...
Türkiye'de birlikte olunabilecek erkeklerin azlığından şikayet eder durumdayım. Zaten bu olaya değen insanlar da kapılmış oluyorlar!
Acım bana yetiyor, neyse lafı uzatmıyorum: Erdil Yaşaroğlu ve yavuklusu Begüm Kütük sözlenmişler!
Begüm Hanım "kız isteme merasimi"ni krapon kağıtları, silikon tabancaları eşliğinde kıçına ve kafasına kocaman güller yapıştırmış bir hanımın programında açıkladı. (Anlayan anladı)
Neymiş? Onlara her gün sevgililer günüymüş...
Neymiş? Türk kahvesini tuzlu yapmamış, 10 tane küp şeker atmış cezveye. (Çüş derler adama...)
Günüm bu lafları duyunca aniden kararıverdi tabii. Erdil Yaşaroğlu kadar tatlı ve nasıl yaşanması gerektiğini bilen erkekler az ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti toprakları içinde.
Umarım Begüm Hanım kıymet bilir ve ne kadar şanslı olduğunun farkındadır...
Bilen, Duyan, Göreniniz Varsa...
Gönderen
Salkım Saçak Hanım
Merve & Şahan
Gönderen
Salkım Saçak Hanım
Eveet nur topu gibi bir reklam aşkımız daha oldu! Yay!
Merve Sevi ve Şahan Gökbakar elele göz göze kameralar karşısına çıktılar. Ne kadar hoş, ne kadar "cute".
Öncelikle Merve Sevi'yi günahım kadar sevmediğimi söylemek istiyorum. Kendisini "cool" olmak için o kadar zorluyor ki... Çabalama, olmuyor... Geçen Saba Tümer'in programında söylediği twitter adresine baktım. Bakmaz olaydım. Bu kadar boş "tweet"ler (Helin Avşar'ınkinden sonra) hayatımda görmemiştim. "sadece sennnnnn ve bennnnnnnnnn =)))" tarzı ergen "tweet"lerini yazan kişiyle, televizyonda herkese ayar vermeye kalkan Merve Hanım aynı kişi mi acaba merak ediyorum. (Ayrıca tv dizisinin reytinglerde 14. olabildiğine sevinen bir hanım kızımız. Evet o da farkında ne kadar kötü bir dizide rol aldığının.)
(Ünlülerin Twitter alışkanlığıyla alakalı blogumu sonra yazacağım.)
Şahan Gökbakar'a gelince; kendisi 6 yıl önce falan tv8'de, vurucu bir medya eleştirisi yapan "Dikkat Şahan Çıkabilir" programıyla beni mest etmişti. Hatta okuldaki arkadaşlarıma "Şahan diye bi tip var, cumartesi akşamları çıkıyor tv8'de izleyin" diye haber salmıştım. Keşke salmasaydım da o haberleri, reytingi yükselip popüler olmasaydı da yine o tanıdığım mütevazi çocuk olarak kalsaydı. Bilenler bilir: Şahan Gökbakar'ın medya maymunu bir tiplemesi vardır "Berkut" diye. Alihan ve Nihat Doğan gibi tiplere göndermedir ve bence çok başarılıdır. Fakat şu Recep İvedik'in başarısından sonra Şahan'ın kendisi "Berkut" oldu da haberi yok. Olmasa da olur bir insan artık gözümde. Keşke böyle olmasaydı. Ben O'nu daha çok sit-comlarda hayal edebiliyordum. Yani yeteneğinin sınırını bilebilseydi keşke. Şimdi her gün suratını görmekten kusacağım.
Nedense Merve ve Şahan'ın dizisi ile filmi tam da ilişkilerinin ayyuka çıktığı döneme denk geldi niye acaba?
Reklam kokusu da buraya kadar geldi...
3 Günde Nasıl Chatroulette Sürtüğü Oldum?
Gönderen
Salkım Saçak Hanım
Chatroulette diye bişiy icat etmişler. Tam bir "GAVUR" icadı tabiri caizse.
Bilmeyenler için söyleyelim mantık şu: Webcaminizi açıyorsunuz, "find a stranger" ı tıklıyorsunuz ve karşınıza kim gelirse (artık siyahi iri bir abi mi olur, finlandiyalı gotik hatun mu olur) başlıyorsunuz onunla görüntülü konuşmaya.
Fakat ortam öyle laçka ki... Kamera karşısında 5-10 kişi toplanıp alkollenip takılanlar mı dersiniz, yoksa çavuşu tokatlarken kendini gösterenler mi?.. Bir de "Tits for Haiti" gibisinden bir furya var fakat hiç o konuya girmiyorum. Bir kağıda meme ve göt çizdim. İsteyene o kağıdı gösteriyorum. Apışıp kalıyorlar. :)
Ama hastası oldum mu? Evet oldum. Hele de 71 milletten insanın çıkıp "u're so cute" demesi kadar göt kaldırıcı bi'şey olamaz.
Bir de değişik değişik aksesuarlarla kendini süsleyip çıkanlar var ki asıl onlara hayranım. Şu ana kadar ki favorim Darth Vader başlığıyla karşıma çıkan italyan elemandı.
Kanal değiştirir gibi webcam değiştirdiğim için bazen yakışıklıları kaçırıyorum. O çok koyuyor. Keşke "önceki webcam'e geri dön" gibi bir şey olsa. :)
Son olarak: Lyon'daki bas gitarist Stephané, dün gece 4 saat konuştuk kah gitar çaldın dinledik, kah güldük kah hüzünlendik. msne de ekledik ama sabah olunca bir baktım ki bir soğukluk... ne "bonjour" var ne bi'şey... Aramızda bir şeyler olabileceğine inanmıştım ben... Benimle oynama bak çok pis ödetirim sana bunu! Babamın adamlarına dövdürtürüm seni!
Şu anda bu satırları yazıyorum ve ağlıyorum biliyor musun?
İlgi Orospuluğunun Sınırı Yok
Gönderen
Salkım Saçak Hanım
MTV'nin artık müzik kanalından çok "Fame-Whore" üreten bir çöplük olduğunu düşünen kaç kişiyiz acaba?
Eminim benim gibi düşünen bir çok insan vardır.
Artık klipten çok, "Reality Show" yayınlayan MTV, sanki çok ihtiyacımız varmışçasına bir sürü gereksiz "ilgi orospusu"nu hayatımıza sokuyor.
Şahsen Dream Tv'yi MTV'den daha kaliteli buluyorum bu konuda.
Ama şöyle bir gerçek var; MTV kimi ünlü olması için "seçerse", onu parlatıyor ve dünya çapında patlatıyor. Buna diyecek sözüm yok.
Heidi Montag işte bu furyadakilerden sadece biri ve tam bir "ilgi orospusu". Yani ilgiyi üzerine çekmek için ne yapsa mübah kabul ediyor kendine. Kocası Spencer Pratt ise ondan daha beter bir durumda.
"The Hills" adındaki reality showla ünlenen bu çift artık hangi internet sitesine baksak her gün yeni bir olayla karşımıza çıkıyorlar. İnsan sıkılır kendini bu kadar tv'lerde, dergilerde görmekten... Ama "ilgi orospuluğunun sınırı yok". Ne kadar çok görünürsen, o kadar çok para kazanırsın işin mantığı bu. (Milking the cow)
Playboy'a poz veren, yeri gelince kocasıyla plajda güneşlenirken paparazzileri çağırıp mutluluk pozları veren, bir nail shop'tan çıkarken Chanel logolu tırnaklarını yine kendisini takip eden (!) paparazzilere gösteren Heidi Montag bu sefer işin bokunu çıkarmış gibi görünüyor:
Bir günde tam 10 (on) tane estetik operasyon geçirerek... Hem de 23 yaşında.
Şaka gibi ama gerçek. Bu olay sayesinde Amerika'nın en çok satan magazin dergilerinden People'a kapak oldu Heidi.
Hangi doktor bu ameliyatları yapabildi bilmiyorum. Arada bayağı fark var evet ama çok da süper bir sonucu olduğunu söyleyemeyeceğim. Bütün ifade gitmiş, bir tür şişme bebek duruyor sanki karşımızda.
Tabii spekülasyonlar da başladı. Genç starımızın annesiyle arasının bozulduğunu, estetik ameliyat bağımlısına dönüştüğünü, hatta ve hatta (yine bir estetik ameliyat ürünü) Amerikalı bir komedyen/sunucu olan Joan Rivers'ın varisi olduğunu iddia eden tabloid haberler çarşaf çarşaf basıldı.
Anlayabildiğime göre;
1-Gıdık aldırma (Hangi gıdık demek istiyorum burda. Eğer bu hatunun da gıdığı varsa ben öleyim)
2-Burun estetiği
3-Yanaklara ve dudaklara yağ injeksiyonu
4-Kaş kaldırtma
5-Botox (olmasa olur mu?)
6-Çene düzeltme
7-Kulak Düzeltme
8-Göğüs estetiği (sanki önceden yaptırmamıştı)
9-Yağ aldırma
10-Kalça kaldırma ameliyatları yapılmış.
Vay anasını sayın seyirciler, ben bunları yaptırsam bir günde herhalde 1 yıl yataktan çıkamazdım. Yine dayanıklı hatunmuş. (tabii bu operasyonların hepsini 1 günde yaptırdıysa...)
Tabii işe yaramaz eşimiz "ilgi pezevengi" Spencer Pratt "eşinin her zaman yanında olduğunu" söyleyerek manşetlerdeydi.
Neyse bu olay onları 2-3 ay idare eder herhalde. Sonra da bebek yaparlar 9-10 ay falan kafadan yine manşetlerde olurlar.
Tabii ben başka bir yönüyle bakmak istiyorum olaya: Bu ameliyatları yapan doktor(lar) (kasap mı demeliydim?) bütün bu ameliyatları 1 güne sığdırdıklarından, Hipokrat yeminlerini tuvalet kağıdı falan yerine kullanmış olmalılar. Düpedüz insan hayatını tehlikeye atmaktır bu. Ama herneyse ben tabii onların işine karışamam fikrimi söyledim sadece.
Life is so Nip/Tuck...
ÜŞÜYORUZ MADİ! :(
Gönderen
Salkım Saçak Hanım
Aslında çok blog takip eden bir insan değildim ben. Ta ki bff'im Blair'in bahsetmesiyle Madi Clara'yı keşfedene kadar...
Showbiz dünyasının karanlık tarafını tüm çıplaklığıyla yüzümüze vuran tek blogun sahibi olan Madimiz artık aramızda yok. Şu anda cezaevinde. (Kendisi ünlü bir gazeteci aslında ama burda ismimi tekrar zikretmeme gerek yok.)
Bağımlısı olduğum tek blogun sahibinin akibetinin böyle olması beni feci halde üzdü. Keşke O'nun gibi espriyle iğnelemeyi bir arada götürebilseydim. İşin özü ordaydı zaten.
Arada sırada bakıyorum Madi Clara'ya ama tabii beyhude...
Yazdığı dedikodularda şifreli bahsettiği kişilerin hakkında verdiği ipuçlarını birleştirmek çok eğlenceli bir oyun gibiydi.
O'nun blogu benim için bir tür "Lunapark"tı.
Ama bekleyeceğim, sabırla...
Ve vereceği yeni partilerde en çok eğlenen ben olacağım.
"Öpüyorum minnoşlar!"
Showbiz dünyasının karanlık tarafını tüm çıplaklığıyla yüzümüze vuran tek blogun sahibi olan Madimiz artık aramızda yok. Şu anda cezaevinde. (Kendisi ünlü bir gazeteci aslında ama burda ismimi tekrar zikretmeme gerek yok.)
Bağımlısı olduğum tek blogun sahibinin akibetinin böyle olması beni feci halde üzdü. Keşke O'nun gibi espriyle iğnelemeyi bir arada götürebilseydim. İşin özü ordaydı zaten.
Arada sırada bakıyorum Madi Clara'ya ama tabii beyhude...
Yazdığı dedikodularda şifreli bahsettiği kişilerin hakkında verdiği ipuçlarını birleştirmek çok eğlenceli bir oyun gibiydi.
O'nun blogu benim için bir tür "Lunapark"tı.
Ama bekleyeceğim, sabırla...
Ve vereceği yeni partilerde en çok eğlenen ben olacağım.
"Öpüyorum minnoşlar!"
And The Nominees Are...
Gönderen
Salkım Saçak Hanım
Beklenen an geldi ve 2010 Oscar adayları açıklandı! *Burda majesteleri gelirken çalınan borazan sesi var*
Bu sene Akademi bir değişiklik yaptı ve 1930'lardaki uygulamaya geri dönerek "En iyi film" dalında 10 yapımı aday gösterdi. (En aşağıda hepsini açıklayacağım, kendimi çok heyecanlı gördüm. Aslında adayları açıklamak için Anne Hathaway yerine beni seçselerdi daha süper olurdu ama... Neyse başka zaman artık.)
Adaylıkta bu sene rekor kıran iki yapım var: James Cameron'ın tam anlamıyla "comeback" yaptığı 3D şölen "Avatar" ve yine James Cameron'un eski eşi Kathyrn Bigelow'un yönettiği "The Hurt Locker". Her iki film de 9'ar adaylıkla taçlandırıldı. Eski eşler de "En iyi yönetmen" dalında kapışacaklar bu arada.
Oyuncu adaylarda ise artık her sene Oscar adayları arasında görmeye alıştığımız Meryl Streep (ki kendisi "Devil Wears Prada" ve "Doubt" filmleriyle gözümde tanrıça statüsüne yükselmiştir.) ve bu seneki "Kate Winslet" (Geçen sene Kate Winslet'la yatıp, Kate Winslet'la kalkmıştık çünkü.) Sandra Bullock göze çarpıyor. Erkeklerde ise Jeff Bridges ve George Clooney adaylar arasında.
Neyse sözü daha fazla uzatmadan adaylara geçmek istiyorum. Bu arada Oscar ödül töreni 7 Mart Pazar günü Türkiye saatiyle sabaha karşı olacak. Ntv ve Cnbc-e'den canlı yayınlanacak.
EN İYİ FİLM:
EN İYİ AKTÖR
Bu sene Akademi bir değişiklik yaptı ve 1930'lardaki uygulamaya geri dönerek "En iyi film" dalında 10 yapımı aday gösterdi. (En aşağıda hepsini açıklayacağım, kendimi çok heyecanlı gördüm. Aslında adayları açıklamak için Anne Hathaway yerine beni seçselerdi daha süper olurdu ama... Neyse başka zaman artık.)
Adaylıkta bu sene rekor kıran iki yapım var: James Cameron'ın tam anlamıyla "comeback" yaptığı 3D şölen "Avatar" ve yine James Cameron'un eski eşi Kathyrn Bigelow'un yönettiği "The Hurt Locker". Her iki film de 9'ar adaylıkla taçlandırıldı. Eski eşler de "En iyi yönetmen" dalında kapışacaklar bu arada.
Oyuncu adaylarda ise artık her sene Oscar adayları arasında görmeye alıştığımız Meryl Streep (ki kendisi "Devil Wears Prada" ve "Doubt" filmleriyle gözümde tanrıça statüsüne yükselmiştir.) ve bu seneki "Kate Winslet" (Geçen sene Kate Winslet'la yatıp, Kate Winslet'la kalkmıştık çünkü.) Sandra Bullock göze çarpıyor. Erkeklerde ise Jeff Bridges ve George Clooney adaylar arasında.
Neyse sözü daha fazla uzatmadan adaylara geçmek istiyorum. Bu arada Oscar ödül töreni 7 Mart Pazar günü Türkiye saatiyle sabaha karşı olacak. Ntv ve Cnbc-e'den canlı yayınlanacak.
EN İYİ FİLM:
- The Blind Side
- District 9
- The Hurt Locker
- An Education
- Inglorious Bastards
- Precious
- A Serious Man
- Up In The Air
- Up! ("Beauty and The Beast"ten beri bu kategoriye aday gösterilen ilk animasyon.)
- Avatar
EN İYİ AKTÖR
- Jeff Bridges (Crazy Heart)
- George Clooney (Up In The Air)
- Colin Firth (A Single Man)
- Morgan Freeman (Invictious)
- Jeremy Renner (The Hurt Locker)
- Sandra Bullock (The Blind Side)
- Hellen Mirren (The Last Situation)
- Carey Mulligan (An Education)
- Gabourey Sidibe (Precious)
- Meryl Streep (Julia & Julia)
- James Cameron (Avatar)
- Kathryn Bigelow (The Hurt Locker)
- Quentin Tarantino (Inglorious Bastards)
- Lee Daniels (Precious)
- Jason Reitman (Up In The Air)
- The Hurt Locker
- Inglorious Bastards
- The Messenger
- A Serious Man
- Up
- District 9
- An Education
- In The Loop
- Precious
- Up In The Air
Grammy 2010 Part 2: Popun Kralı'na Yapılan 3D Tribute ve Diğerleri...
Gönderen
Salkım Saçak Hanım
Açıkçası Lady GaGa'nınki dışında eleştirecek pek kıyafet bulamadım. Bu senekiler pek "sıkıcı"ydılar. Darısı "Oscar"ların başına diyorum.
Bu seneki Grammy'lerin bir başka özelliği ise, rahmetli Michael Jackson'a yapılan 3D tribute idi. İfadesiz suratıyla Celine Dion, ilk filmiyle Oscar almayı başarabilen ex-American Idol yarışmacısı Jennifer Hudson, yine bir American Idol eskisi olan Carrie Underwood, Artık ünü 2000'lerin ilk yarısında kalmış olan Usher, adını bile duymadığım (Ben bi'şey bilmediğimi zaten size söylemiştim) ama Wikipedia'dan öğrendiğim kadarıyla ünlü bir R&B şarkıcısı olan Smokey Robinson bu tribute için sahne aldılar ve MJ'in "HIStory" albümünden "Earth Song"u seslendirdiler.
Açıkçası Celine Dion'un at suratını 3D modda hiç çekemezdim. Tam bi baş ağrısı.
Bu şovdan sonra Michael Jackson adına "Yaşam Boyu Başarı" ödülünü almak için; büyük oğlu 12 yaşındaki Prince Michael ve kızı 11 yaşındaki Paris kuzenleriyle birlikte sahneye çıktı. Prince Michael yaptığı konuşmada babalarının adına bu ödülü kabul etmenin gururu içinde olduklarını söyledi. Paris ise babasının geçen yıl bu törende performans sergileyeceğini açıkladı. (Artık ne oldu da vazgeçildi bilmiyoruz tabii.)
Törenden önce MJ'in çocuklarının ödülü almak için çıkıp çıkmayacakları konusunda çok fazla spekülasyon yapıldı. Bazı magazin sitelerinde büyükannelerinin bu işe karşı çıktığı yönünde haberler yapıldı. Ama görüldü ki Prince Michael ve Paris eskiye göre daha güçlü ve olgunlar.
Açıkçası gözüme o kadar şaaşaya ve zenginliğe rağmen çok fazla da şımarık görünmüyorlar nedense bu çocuklar. Hayır acıma hissi falan değil... MJ onları bu dünyadan uzak tutmak, ve normal birer çocuk gibi büyümelerini sağlamak için elinden geleni yaptı. Buna inanıyorum ben. Kendi çektiklerini onların çekmesini istemedi. MJ bu dünyadan göçettikten sonra bir sürü asparagas haber yapıldı (Çocukların MJ'in olmadığı, spermlerin MJ'in doktorundan alındığı gibi...) ve bir anda tüm dünyanın gözü O'nun evlatlarına döndü. Çocuklar bir anda (neredeyse) hiç bilmedikleri bir ortamla karşı karşıya kaldılar. Ailedeki geriye kalanların yardımıyla bence MJ'in dönemindeki gibi spot ışıklarından uzak kalacaklar. Fakat böyle önemli gecelerde görülmelerini kabul edilebilir buluyorum ben.
Bu arada Paris'in gelecekte tam bir "Lady" olacağından hiç kuşkum yok. Duruşu, bakışı bile şimdiden asaletli.
Son bir not: MJ'in en küçük oğlu 7 yaşındaki "Blanket" arka kuliste bunaldığı ve birazcık huysuzluk yaptığı için son anda sahneye çıkarılmamış.
Bu seneki Grammy'lerin bir başka özelliği ise, rahmetli Michael Jackson'a yapılan 3D tribute idi. İfadesiz suratıyla Celine Dion, ilk filmiyle Oscar almayı başarabilen ex-American Idol yarışmacısı Jennifer Hudson, yine bir American Idol eskisi olan Carrie Underwood, Artık ünü 2000'lerin ilk yarısında kalmış olan Usher, adını bile duymadığım (Ben bi'şey bilmediğimi zaten size söylemiştim) ama Wikipedia'dan öğrendiğim kadarıyla ünlü bir R&B şarkıcısı olan Smokey Robinson bu tribute için sahne aldılar ve MJ'in "HIStory" albümünden "Earth Song"u seslendirdiler.
Açıkçası Celine Dion'un at suratını 3D modda hiç çekemezdim. Tam bi baş ağrısı.
Bu şovdan sonra Michael Jackson adına "Yaşam Boyu Başarı" ödülünü almak için; büyük oğlu 12 yaşındaki Prince Michael ve kızı 11 yaşındaki Paris kuzenleriyle birlikte sahneye çıktı. Prince Michael yaptığı konuşmada babalarının adına bu ödülü kabul etmenin gururu içinde olduklarını söyledi. Paris ise babasının geçen yıl bu törende performans sergileyeceğini açıkladı. (Artık ne oldu da vazgeçildi bilmiyoruz tabii.)
Törenden önce MJ'in çocuklarının ödülü almak için çıkıp çıkmayacakları konusunda çok fazla spekülasyon yapıldı. Bazı magazin sitelerinde büyükannelerinin bu işe karşı çıktığı yönünde haberler yapıldı. Ama görüldü ki Prince Michael ve Paris eskiye göre daha güçlü ve olgunlar.
Açıkçası gözüme o kadar şaaşaya ve zenginliğe rağmen çok fazla da şımarık görünmüyorlar nedense bu çocuklar. Hayır acıma hissi falan değil... MJ onları bu dünyadan uzak tutmak, ve normal birer çocuk gibi büyümelerini sağlamak için elinden geleni yaptı. Buna inanıyorum ben. Kendi çektiklerini onların çekmesini istemedi. MJ bu dünyadan göçettikten sonra bir sürü asparagas haber yapıldı (Çocukların MJ'in olmadığı, spermlerin MJ'in doktorundan alındığı gibi...) ve bir anda tüm dünyanın gözü O'nun evlatlarına döndü. Çocuklar bir anda (neredeyse) hiç bilmedikleri bir ortamla karşı karşıya kaldılar. Ailedeki geriye kalanların yardımıyla bence MJ'in dönemindeki gibi spot ışıklarından uzak kalacaklar. Fakat böyle önemli gecelerde görülmelerini kabul edilebilir buluyorum ben.
Bu arada Paris'in gelecekte tam bir "Lady" olacağından hiç kuşkum yok. Duruşu, bakışı bile şimdiden asaletli.
Son bir not: MJ'in en küçük oğlu 7 yaşındaki "Blanket" arka kuliste bunaldığı ve birazcık huysuzluk yaptığı için son anda sahneye çıkarılmamış.
Grammy 2010 Part 1 : Lady GaGa ve Pırlantalı Toynakları
Gönderen
Salkım Saçak Hanım
Ödül törenlerini seviyorum. Oscar olsun, Grammy olsun bana cafcaflı dünyanın nasıl bir sirk olduğunu hatırlatıyor.
İlk olarak Grammy ödül törenini ilgiyle takip edişim 2000 yılında olmuştu herhalde. Santana'nın "Supernatural" albümüyle, evine 9 adet küçük gramafon götürüşünü izlemiştim. O albümün kaset hali vardı bende ve çevirip çevirip şu 3 şarkı arasında dönüyordum: "Put Your Lights On", "Maria Maria", "Love Of My Life".
Şimdi ne yazık ki 13-14 yaşlarımdaki kadar kaliteli seçimlerim yok. Galiba zaman geçtikçe müzik kirlendi ve müzik kirlendikçe benim zevkim de çamura battı.
O zamanlar müzik önemliydi. Şimdi artık, hangi kadın celebritylerin hangi moda tasarımcısından giyinecekleri; ve kırmızı halıda salınacakları "ödül" kavramının da önüne geçti.
Neyse konuya dönelim. 2010 Grammy'lerine bu sefer Beyoncé damgasını vurdu. Tam 6 ödül birden kazanan Beyoncé gecenin kraliçesi oldu.
Neyse aslında bahsedilecek çok konu var ama ben Lady GaGa'dan bahsetmek istiyorum bu blogda.
Ödül töreninde Elton John ile sahne alan "dans müziğin galaktik kraliçesi" Lady GaGa, Kırmızı halıda giydiği elbiseyle yine her zamanki gibi herkesi dumura sürükledi.
Armani Privé imzalı kıyafetin hangi detayını yazsam bilemiyorum.
Etek kısmındaki halkalar ve Lady GaGa'nın elinde tuttuğu "devasa yılbaşı çamı yıldızı" tam anlamıyla galaktik kraliçenin tarzıydı. Dikişleri görünen peruk ise tam bir fiyaskoydu. Keşke kendi saçlarıyla gelseydi "red carpet"a.
Özellikle ayakkabı kısmına değinmek istiyorum...
Bu "GaGalicious" toynakların üzerinde Lady GaGa nasıl durabildi merak ettim. İçinden "düşmemeliyimmmm düşmemeliyimmmm" diye sayıkladığına eminim. Çünkü bir düşse maazallah o halkalar ve yıldızlar bir tarafına girerdi. :)
Müzikal yeteneğine diyecek bir şeyim yok gerçi... Gerçekten iyi müzik yapıyor. Bu "fütüristik" hali Fergie ve Beyoncé gibi diğer divalara da ilham kaynağı oldu. Omuzlarında geometrik figür (vatka mı desem ne desem bilemedim), bellerinde yine geometrik bir aksesuar olmadan sahneye çıkmaz oldular.
İtalyan kökenli bu Leydi, bizi daha çok "GaGa"layacak. Belli oldu...
İlk olarak Grammy ödül törenini ilgiyle takip edişim 2000 yılında olmuştu herhalde. Santana'nın "Supernatural" albümüyle, evine 9 adet küçük gramafon götürüşünü izlemiştim. O albümün kaset hali vardı bende ve çevirip çevirip şu 3 şarkı arasında dönüyordum: "Put Your Lights On", "Maria Maria", "Love Of My Life".
Şimdi ne yazık ki 13-14 yaşlarımdaki kadar kaliteli seçimlerim yok. Galiba zaman geçtikçe müzik kirlendi ve müzik kirlendikçe benim zevkim de çamura battı.
O zamanlar müzik önemliydi. Şimdi artık, hangi kadın celebritylerin hangi moda tasarımcısından giyinecekleri; ve kırmızı halıda salınacakları "ödül" kavramının da önüne geçti.
Neyse konuya dönelim. 2010 Grammy'lerine bu sefer Beyoncé damgasını vurdu. Tam 6 ödül birden kazanan Beyoncé gecenin kraliçesi oldu.
Neyse aslında bahsedilecek çok konu var ama ben Lady GaGa'dan bahsetmek istiyorum bu blogda.
Ödül töreninde Elton John ile sahne alan "dans müziğin galaktik kraliçesi" Lady GaGa, Kırmızı halıda giydiği elbiseyle yine her zamanki gibi herkesi dumura sürükledi.
Armani Privé imzalı kıyafetin hangi detayını yazsam bilemiyorum.
Etek kısmındaki halkalar ve Lady GaGa'nın elinde tuttuğu "devasa yılbaşı çamı yıldızı" tam anlamıyla galaktik kraliçenin tarzıydı. Dikişleri görünen peruk ise tam bir fiyaskoydu. Keşke kendi saçlarıyla gelseydi "red carpet"a.
Özellikle ayakkabı kısmına değinmek istiyorum...
Bu "GaGalicious" toynakların üzerinde Lady GaGa nasıl durabildi merak ettim. İçinden "düşmemeliyimmmm düşmemeliyimmmm" diye sayıkladığına eminim. Çünkü bir düşse maazallah o halkalar ve yıldızlar bir tarafına girerdi. :)
Müzikal yeteneğine diyecek bir şeyim yok gerçi... Gerçekten iyi müzik yapıyor. Bu "fütüristik" hali Fergie ve Beyoncé gibi diğer divalara da ilham kaynağı oldu. Omuzlarında geometrik figür (vatka mı desem ne desem bilemedim), bellerinde yine geometrik bir aksesuar olmadan sahneye çıkmaz oldular.
İtalyan kökenli bu Leydi, bizi daha çok "GaGa"layacak. Belli oldu...
Herkes Duysun: Ben Bi'Şey Bilmiyorum
Gönderen
Salkım Saçak Hanım
Ben bi'şey bilmiyorum. Etrafımdaki insanlar her zaman benden daha bilgili ve kültürlülerdi. Benimse pek bir şeyim yok. İddialı değilim. Sadece bir laptop'um ve takip ettiğim moda-magazin siteleri var. Size 18. yy Avrupa mimarisinden, ya da Karlofça Antlaşması'ndan falan bahsetmeyeceğim. Zaten bunlarla ilgilenmediğimi acı bir şekilde öğrendim.
Bu blog tamamen benim isteklerime göre yönlenecek. Yeri gelecek bir dedikoduya bin ekleyip önünze süreceğim; yeri gelecek Victoria Beckham'ın yeni ayakkabılarını yerden yere vuracağım. Kimlerden bahsedeceğim belli değil ama ister Türk olsun, ister Dünya çapında olsun, çoğu celebrity elimden geçecek bu blogda. Ayrıca sanal alemde ne var ne yok bunlardan da bahsedeceğim.
Komik şeyler yazabileceğimi zannetmiyorum. Öyle bir yeteneğim de yok. Sıkılırsanız gidersiniz bu kadar basit zaten. Ben bu blogu kendim için yapıyorum. Yıllarca bir sürü sitede "köpeğin ağaç altına işediği gibi" yazılarımı bıraktım. Madalya da takmadılar... Burada yazdıklarım için de madalya takmayacaklar.
Neyse. Benim yeni bir Perez Hilton olma niyetim yok. İyiyim böyle.
Salkım Saçak Hanım
Bu blog tamamen benim isteklerime göre yönlenecek. Yeri gelecek bir dedikoduya bin ekleyip önünze süreceğim; yeri gelecek Victoria Beckham'ın yeni ayakkabılarını yerden yere vuracağım. Kimlerden bahsedeceğim belli değil ama ister Türk olsun, ister Dünya çapında olsun, çoğu celebrity elimden geçecek bu blogda. Ayrıca sanal alemde ne var ne yok bunlardan da bahsedeceğim.
Komik şeyler yazabileceğimi zannetmiyorum. Öyle bir yeteneğim de yok. Sıkılırsanız gidersiniz bu kadar basit zaten. Ben bu blogu kendim için yapıyorum. Yıllarca bir sürü sitede "köpeğin ağaç altına işediği gibi" yazılarımı bıraktım. Madalya da takmadılar... Burada yazdıklarım için de madalya takmayacaklar.
Neyse. Benim yeni bir Perez Hilton olma niyetim yok. İyiyim böyle.
Salkım Saçak Hanım
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)